ForumTURK Teknoloji Ve Bilgi Forum - CZ COMBO - Korootkit - Koxp 1527-1528
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ForumTURK Teknoloji Ve Bilgi Forum - CZ COMBO - Korootkit - Koxp 1527-1528

ForumTURK Teknoloji Ve Bilgi Forum Cz Combo , Korootkit Cz Combo 1527 KingKoxp 1527 Download King ,Koxp Aktif Sürüm King ,Koxp 1527, King Koxp 1528 , Tek Tik 1527 ,Koxp Charlar , Knight Online Resimleri , Knight Online Koxp,Dupe,Koxp,Download,Flim İndir
 
AnasayfaGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ByZazaM
SiTe SaHiBi
SiTe SaHiBi
ByZazaM


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 39
Nerden : SaNaNe GeLCeNMi
Kayıt tarihi : 09/04/08

Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) Empty
MesajKonu: Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)   Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) I_icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 4:10 am

A harfiyle başlaya Türk Devletleri

Abdaliye Devleti

Aslen bir Türk boyu olan Abdali kabilesinin Afganistan’da kurduğu devlet.

Uzun zaman bölgenin dağlık kesimlerinde yaşayan bu Türk boyu Gazneli devleti zamanında islâmiyeti seçmiştir. Safevi Devleti ile Babür Devleti ilişkilerinde sıkıntılar yaşandığı bir sırada, Argandab ve Tarnak vadilerine indiler. Bölgenin durumu itibariyle iki devlet arasında olmalarına rağmen, bölgelerinde bir otonomi ve serbestiyete sahiptiler.

Bir süre sonra Herat eyaleti'nin yönetimini ele geçiren Abdaliler, üzerlerine gelen Safi Kuli Han komutasındaki Safevi ordusunu yendiler ve Nadir Şah'ın zamanına kadar bölgenin hâkimi oldular. Nadir Şah, Safevi Devletini yıktıktan sonra, zamanın karışıklıklarından faydalanarak, Meşhed’i ele geçiren Abdalileri yenilgiye uğrattı. Nadir Şah, Abdalilerin askeri gücünden faydalanmak ve Gılzaler kabilesini kontrol altında tutmak amacıyla, Abdalileri Kandahar bölgesine yerleştirdi. Abdalilerin reisi Ahmed Han, Nadir Şah'ın ölümünden sonra Kandahar’ı ele geçirerek hükümdarlığını ilan etti (1747). Hindistan üzerine yürüyerek birçok şehri ele geçirdi ve Delhi’ye kadar ilerledi (1757).

Ahmed Han'ın 1773'te ölümünden sonra yerine geçen oğlu Timur Şah, devletin merkezini Kandehar’dan Kabil’e nakletti. 1800’den 1842’ye kadar karışıklık ve kardeş kavgalarının devam ettiği Abdaliye Devleti, bu tarihte yeni Afgan Devleti emiri Dost Muhammed Han tarafından ortadan kaldırıldı.

Kuruluşu için Ahmed Han'nın zamanı baz alınırsa 1747'den 1842'ye kadar tarih sahnesinde yerleri olmuştur.






Adilşahlar

Adilşahlar, Hindistan’da Bicapur’da 1490-1686 yılları arasında hüküm sürmüş Türk hanedanı.

Hanedanlığın kurucusu Yusuf Adil Şah’tır.Şii oldukları için diğer müslüman devletlerle iyi ilişki kuramamışlar, 1634 yılında Muhammet bin İbrahim zamanında bağımsızlıklarını yitirerek Delhi’de hüküm süren Şah Cihan’a vergi vermek zorunda kalmışlardır. 1686 yılında Sikandar bin Ali zamanında başkentleri düşerek hanedanlıkları son bulmuştur.


Adilşah Hükümdarları [değiştir]Yusuf Adilşah 1490 - 1510
İsmail bin Yusuf 1510 - 1534
Mallı bin İbrahim 1534 – 1535
I. İbrahim bin İsmail 1535 – 1557
I. Ali bin İbrahim 1557 – 1579
II. İbrahim bin Tahmasp bin İbrahim 1579 – 1626
Muhammet bin İbrahim 1626 – 1660
II. Ali bin Muhammet 1660 – 1672
Sikandar bin Ali 1672 - 1686





Akkoyunlular

Akkoyunlular (Türkmence: Aq Qoyunlu; Farsça: آق*قویونلو). yüzyılda kurulmuş bir Türkmen devletidir. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır. Akkoyunlular Oğuzların Üçok kolunun Bayındır boyundan geliyordu.

Türkmen boylarından oluşan Akkoyunlular, 14. yüzyılda Diyarbakır yöresini yurt edindiler ve devlet kurmadan önce de bölgede etkili oldular. 1340'tan sonra Tur Ali Bey'in önderliğinde Anadolu, Suriye ve Irak içlerine akınlar düzenlediler. Trabzon İmparatorluğu topraklarını yağmaladılar. Trabzon imparatoru bu saldırılardan korunmak için kızını Tur Ali Bey'in oğlu Kutlu Bey’le evlendirdi.

Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu, Kutlu Bey'in küçük oğlu Kara Yülük Osman Bey’dir. 1398'de Kadı Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu’ya girişine destek verdi ve bu hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü.

Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey’in torunu Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son verdi. Akkoyunlu Devleti’ni, sınırları doğuda Horasan'dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkaslar'dan güneyde Umman Denizi'ne kadar uzanan bir imparatorluğa dönüştürdü. Karakoyunluları yenerek ortadan kaldırdı ve başkenti Diyarbakır'dan İran’daki Tebriz'e taşıdı..

Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan’ı Osmanlılar'la karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar, Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan da Trabzon imparatorunun kızıyla evliydi ve Osmanlı ordusunu durdurmak için Trabzon'a kuvvet gönderdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu kuvvetlere yenildi. Fatih, 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Akkoyunluların üzerine sefere çıktı. Uzun Hasan 1473'teki Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirdi. Uzun Hasan’ın 1478'de ölmesinden sonra oğulları arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu Devleti’ni iyice zayıflattı. Sonunda Akkoyunlu Devleti, Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından 1507'de ortadan kaldırıldı.


Devlet yönetimi
Akkoyunlu ülkesi hükümdar ailesinin ortak mülkü sayılırdı. Hükümdarlar uluğ bey ya da han unvanıyla anılırdı. Akkoyunlu bey ve şehzadeleri, hükümdara bağlı kalmak koşuluyla, kendilerine bırakılan illeri yarı bağımsız olarak yönetirlerdi.

Merkezi devlet işleri başkentteki Büyük Divan'da görüşülür ve karara bağlanırdı. Sahib denen vezirler, hanedandan büyük boyların beyleri ve kazasker Büyük Divan'ın doğal üyesiydiler. Bu divana bağlı Esraf Divanları ise çeşitli devlet işlerinin yürütülmesinden sorumluydu. Ayrıca illerde birer küçük divan bulunurdu. İllerde hukuk işlerine kadılar, din işlerine de müftüler bakardı. Uzun Hasan devlet yönetiminde ve askeri örgütlenmede Osmanlı sistemini örnek almıştı. Kasaba ve köylerden devşirilen piyade azapları, illerdeki beylerin emrinde toprağa bağlı tımarlı sipahiler ve göçer Türkmen boylarından toplanan atlı askerler, savaş zamanında orduyu oluştururdu. Hasan Padişah olarak da anılan Uzun Hasan, Hasan Padişah Kanunları adıyla bilinen, devlet yönetimiyle ilgili yasalar koymuştu.

Akkoyunlu hükümdarları bilginleri ve sanatçıları korumuştur. Ali Kuşçu, Celaleddin Devvani ve İsa Savcı gibi bilginler, bu dönemde önemli yapıtlar vermişlerdir. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Bayburt köyleri ve Hasankale'de Akkoyunlulardan birçok cami, türbe, medrese, kale, kale surları ve yazıt kalmıştır. Bunlardan Diyarbakır'daki Şeyh Matar ve Şeyh Safa camileri, Mardin'deki Sultan Kasım Medresesi ve Ahlat'taki Emir Bayındır Camisi ile kümbeti önemlidir. Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşlarını koyun resimleriyle süslemişlerdir.


Akkoyunlular hükümdarları
Hasankeyf Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey'in türbesi de bu kasabaya yakın bir yerde bulunmaktadır.Kara Yülük Osman (1378 - 1435)
Ali (1435-1438)
Hamza Bey (1435 - 1444)
Cihangir (1444 - 1469) Batı kesmini hükümetmişti.
Uzun Hasan (1452 - 1478) 1467'de birleştirmişti.
Halil (1478)
Yakup (1478 - 1490)
Baysungur (1490 - 1493)
Rüstem (1493 - 1497)
Ahmet Gövde (1497)
Murat (1497) Kum civarı
Elvent (1498 - 1502) Azerbaycan ve Diyarbakır civarı
Muhammed Mirza (1498 - 1500) Fars bölgesi
Murat (1502 - 1508) Tekrar birleştirmişti



1435 - 1438 = Ali ile Mamza arasındaki mücadele dönemi
1497 - 1502 = Murat, Elvent ve Muhammed arasındaki mücadele dönemi








Altın Orda Devleti

Altın Orda Devleti (Moğolca: Алтан Ордны улс), Moğolların kurduğu devletlerden biridir. Kazan ve çevresinde bulunan Kazan Türkleri medeniyeti ve Türk kitlesinin yoğunluğu karşısında Moğol Altınorda yöneticileri, gittikçe Türkleşmişlerdir.Altınordu Devleti olarak da bilinen bu devlet, 13.-16. yüzyıllarda Doğu Avrupa ile İdil Nehri boylarında egemen olmuştur.

Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda , Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.

1242’de Altın Orda Devleti’ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı’nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkasların Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya’yı vergiye bağlamıştı.

Batu Han’ın yerine Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260’ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.

Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı ve Sibir Hanlığı kuruldu. Kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.

Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karar bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı İdil’de 20’den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.


Egemenlik Alanı
Günümüz Avrupa Rusyası, Karadenizin kuzeyi, Gürcistan'ın bir kısmı, Balkanların bir kısmı.


Siyasi Tarih
Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti. Onun hâkimiyeti, Türk-Moğol Hakanlığı'nın teşkilâtlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu. 1235'te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı. Bu maksatla bilhassa Türkler'den olmak üzere büyük bir ordu toplandı. Miktarı bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır. Fütuhatın başlangıcı 1236 yılına rastlar.

Bu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) bulunuyordu. Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş'in batısı büyük oğlu Cuci'ye düşmüştü (1224). Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi. Ona verilen bölgede kurulan devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır. Altınorda adı Moğolca'da çadır demek olan "Orda" kelimesinden gelir. Hanların ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra "Altınorda" deniliyordu. Zamanla bu kelime Türkçe'de "Altınordu" şeklinde yazılır.

Hem Altınordalılar, hem de "kral sarayı" ve "ordugah" anlamlarında kullanılır. Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu. Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak kullanıyordu.Sefere, ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirâk edeceklerdi. Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sobutay'ı (Sübegetey, Sübetey) görüyoruz. Askerlerin büyük bir çoğunluğunu Orhun ile Yayık ve İrtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu. İlk darbe Bulgarlar üzerine oldu. Bu hareket 1224'de Bulgarlar'ın Don boyundan dönen Moğol kıtalarına hücumların öcünü almak için yapılmıştı.

Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır. Bu suretle Moğol istilâsından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: müstakil bir Bulgar devletiydi. Nitekim, çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz.

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol-Türk ordusu Rus bölgesinin istilâsına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü. Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik hâlinde hükümet etmekte idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardı.








Afşar Hanedanı


Afşarlar (Farsça: سلسله افشار), onsekizici yüzyılda İran ülkesine hakim olmuş Horasanlı bir Türk hanedanlığıdır. Bu dönemde hanedanlık, Sasani İmparatorluğu'ndan sonra bu yörenin en büyük İran devleti konumuna gelmiştir.


Hanedanlık 1736 senesinde kendisini İran Şahı ilan eden Nadir Şah tarafından kurulmuştur. Kısa bir süre sonra Afganlılar'a karşı savaş açılarak Kandahar fethedildi. 1738'de Hindistan ülke topraklarına katılarak Delhi kentine girildi, savaş ganimeti olarak aralarında evsanevi Tavuskuşu Tahtı ile Koh-i-Nur elmasının da bulunduğu zengin bir servet ele geçirildi. Hindistan ganimeti o kadar zengindi ki, Nadir Şah seferden döndükten sonra üç yıl boyunca İran'da vergi toplamaya ara verdi.

İlerleyen zaman içinde Nadir Şah fetihlere devam etti, Meşhed kentini başkent yaptı, sırf Afganlıların gönlünü almak için Şiilik yerine Sunniliği destekledi


Afşar Hanedanlığı Hükümdarları
Nadir Şah (1736-1747)
Adil Şah (1747-1748)
İbrahim Afşar (1748-1748)
Şah Ruh (1748-1796)
Horasanlı Nadir Mirza (1797-1802)




A harfiyle başlayan daha Türk Devleti vardır ama ben bukadarını yazdım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://forumturk.findtalk.biz
ByZazaM
SiTe SaHiBi
SiTe SaHiBi
ByZazaM


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 39
Nerden : SaNaNe GeLCeNMi
Kayıt tarihi : 09/04/08

Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) Empty
MesajKonu: Geri: Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)   Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) I_icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 4:12 am

Babür İmparatorluğu

Babür İmparatorluğu Hükümdarları

Babür

Zāhir ad-Dīn Muhammad Bābür ya da daha kisa Babür,(14 Şubat 1483, Fergana - 26 Aralık 1530, Agra; (taht: 1526 - 1530) ) Babür İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk hükümdarı.


Babür ismi Farsça Kunduz kelimesinden geliyor.

Babası Timur'un üçüncü oğlu Miran Şah'ın torunlarından Fergana valisi Ömer Şeyh Mirza, annesi Cengiz Han'in torunlarından Doğu Çağatay hanı olan Yunus Han'ın kızı Kutluğ Nigâr Hanım'dır.


Çağatay dönemi edebiyatına önemli katkıları olmuştur. Ve Hatt-ı Baburi denilen bir yazı şekli geliştirmiştir. Babürnâme, Babür Divanı ve Babür Aruz Risalesi, Mübeyyen, Risaleyi Validiyye adında eserleri vardır.

Alemgir Şah I

Alemgir Şah 1 1658'den ölümüne kadar Babür İmparatorluğu'nu yönetmiş olan şah. Ayrıca Evrengzeb olarak da bilinir. Tam adı Ebu Muzaffer Muhiddin Muhammed Evrengzeb Alemgir'dir. Kendisi altıncı Babür şahı idi.

Kendisi dindarlığı ve çoşkunluğu ile tanınırdı. Koyu bir dindar ve şeriat kanunlarına tam tamına uyan biri olan Alemgir Şah, kendinden önceki Babür şahlarının diğer dinlere olan toleransını göstermemiş, kendi devrinde çok sayıda Hindu tapınağı yokedilmiş ve çok sayıda gayrimüslim müslüman olmuştur. Ayrıca cizye yeniden alınmaya başlanmıştır. Alemgir Şah Babür İmparatorluğu'nu 48 yıl boyunca yönetmiş, imparatorluğu en geniş sınırlara ulaştırıp Hindistan Yarımadası'nın neredeyse tamamını ele geçirmiş ancak imparatorluğun hazinesini boşaltmış ve imparatorluğu tehlikelere açık bir halde bırakmıştır.


İlk Yılları
Alemgir Şah, Şah Cihan'ın üçüncü oğluydu. Babasına karşı isyan ettikten sonra Şah Cihan onu büyükbabası Cihangir'in yanına sürmüştü. Cihangir 1627'de öldükten sonra ailesinin yanına geri dönmüştür.

Şah Cihan eski Türk geleneğine göre oğullarına valilikler vermiştir. Alemgir'i de subahtar (vali) olarak Deccan bölgesine atadı. 1644 yılında Alemgir'in ablası Agra da kaza sonucu ölünce babası Alemgir'i valilik görevinden aldı.

Alemgir 1647 yılında babası tarafından kardeşinin yerine Badahşan bölgesine vali olarak atandı. O sürede Alemgir Şah askeri yeteneklerini kanıtladı. Daha sonra Multan bölgesine atandı ve Safeviler'e karşı bir operasyon başlatıp Kandehar'ı almaya çalıştı ancak başarısız olup yine babasının gözünden düştü.

1652 yılında yeniden Deccan bölgesine atandı. Ancak artık değişmişti. Diğer dinlere karşı hoşgörüsüzlüğü bu dönemde başlamıştı. İlk yıktırdığı Hindu tapınağı bu dönemdedir. Alemgir Şah, 1657 yılında Golconda Sultanlığı'na ve 1658 yılında Bijapur Sultanlığı'na saldırmış ve her iki saldırıda da tam zaferin eşiğindeyken babası tarafından geri çağırılmıştır.


Tahta Geçişi
Şah Cihan 1657 yılında hastalanmış ve öldüğü bildirilmiştir. Bunun üzerine Babür İmparatorluğu'nda taht kavgası başlamıştır. Şuja (Şah Cihan'ın ikinci oğlu) kendini Babür İmparatoru ilan etmişti. Ancak Alemgir'in ve Dara'nın (Şah Cihan'ın ilk oğlu) baskısıyla geri çekilir.

Daha sonra Alemgir'in kardeşi Murat, Alemgir'in gizli desteğiyle kendini Gücerat İmparatoru ilan eder. Alemgir kardeşiyle beraber Evrengabad'ın kuzeyine doğru ilerleyip soyluların ve generallerin desteğini kazanırlar. Bir dizi zaferden sonra Alemgir, Dara'nın tahta hakkı olmadığını ilan eder.

Şah Cihan, Dara'nın onu durduracağına inanarak bütün imparatorluğu Dara'ya bırakır. Alemgir'e ve Murad'a karşı çıkan Hindu bir lord olan Jaswant Singh onlarla savaşmış ve onları güçsüz bırakmıştır. Alemgir Jaswant Singh'i sonunda yenerek birkaç ay içinde Agra'yı teslim alır. Hayatından endişe eden Dara babası olan Şah Cihan'ı bırakarak Agra'dan kaçar. Şah Cihan Agra Kalesi'nde Alemgir'in soylularına teslim olur. Ancak Alemgir onunla konuşmayı reddeder. Çünkü Dara onun düşmanıdır.


Mirası
Alemgir'in mirası yüzyıllarca devam etti. Gayrimüslim bir halka şeriat kanunlarını dayatan ilk Müslüman hükümdardı. Müslüman taraftarlarınca alkışlanmış ve kimi zaman pir veya halife olarak çağırılmıştı. Şeriatı uygulatmayı başarmış ancak çok sayıda insanda İmparatorluğa karşı yabancılaşma oluşmasına neden olmuştu. Sadece Hindular'ın değil şiilerin de nefretini kazanmıştı. Onun yaptıkları Marathalar'ın, Sihler'in ve Rajputlar'ın ayrıca diğer gayrimüslim halkların da daha militan davranmalarına ve öldükten sonra onların ayaklanıp kendi bölgelerini geri almalarına ve Hindistanlı Müslümanlar'a saldırmalarına neden oldu. Onun Hindu tapınaklarını imha ettirmesi Hindistan'daki Hindu-Müslüman ilişkilerinin bugün kötü olmasının sebeplerinden biridir.


Cihangir Şah

Cihangir Şah Babür İmparatorluğu'nun dördüncü hükümdârı. Ekber Şahın oğlu olup, asıl adı Selim'dir. 1569’da doğan Selim, babasının ölümü üzerine 1605’te “Nûreddîn Cihangir” unvânı ile tahta çıktı. Ancak oğlu Hüsrev, Sihleri etrâfında toplayarak Pencab’da isyân etti. Cihangir Şah, âsî kuvvetleri Cullandar Nehri kenarında bozguna uğrattı. Yakalanan oğlu Hüsrev’i Burhanpur’a sürgüne gönderdi. Hüsrev orada 1622 yılında öldü.

Cihangir Şahın saltanatının son yılları, huzursuzluk içerisinde geçti. Eşi Nurcihân ve veziri Mehabet Hanın sık sık devlet işlerine karışmaları sıhhatini bozdu. Tabiplerin isteği üzerine iklimi daha müsâit olan Lahor’a giderken, yolda 28 Ekim 1627 günü vefât etti. Cesedi Ravi Nehri kıyısındaki, Şah Dârâ denilen yerde toprağa verildi. Daha sonra mezarının üstüne büyük bir türbe yapıldı.

Âdil bir hükümdâr olan Cihangir, âlimleri sever, onlara izzet ve ikrâmda bulunurdu. Babasının Müslümanlara karşı uyguladığı ağır baskıyı kaldırdı. Ancak Şiîlerin ve hasetçilerin iftirâlarına aldanarak, devrinin büyük âlimi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerini Gwalyar şehrinde hapsettirdi. İki yıl sonra hatâsını anlayıp bu büyük âlimi hapisten çıkaran Sultan, 1000 rupye ihsân edip bağışlanmasını diledi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Cihangir Şaha yazdığı mektuplar, Mektûbât isimli eserinde mevcuttur.

Cihangir Şah, bayındırlık işlerine de önem vermiştir. Agra’dan Etek’e ve Bengâl’e giden ağaçlıklı yollar ve Agra ile Lahor arasında her üç kilometrede bir işâret kuleleri ve sulu gölgelikler yaptırmıştır. Tüzük-i Cihângîrî ismi ile yazdığı hâtırâtı, kıymetli bir eserdir.

Kendisinden sonra oğlu Şihâbuddîn Muhammed, “Şah Cihân” unvânı ile tahta geçmiştir.


Ekber Şah

Celaleddin Muhammed Ekber (15 Ekim ,1542 - 27 Ekim,1605). Babası Nasiruddin Humayun'un ardından 1556-1605 arası Babür İmparatorluğu tahtına geçmiştir. Sinde'de bulunan Ömerküt Kalesi'nde doğdu. Babası Hümyun, annesi İran asıllı Hamide Banu'dur.

Babası öldüğünde henüz 14 yaşındaydı. O sırada Delhi'de bulunan Seydi Ali Reis'in tavsiyesiyle Hümayun'un ölümü bir süre gizlendi ve savaşta olan Ekber 20 gün sonra Delhi'ye gelip 15 Şubat 1556'da tahta çıktı. Harem'in politik baskısını ancak 1564'de kırdı ve otoriteyi eline aldı. Pek çok idari yenilik getirdi.

Cizvit papazlarından Bartoli “Baba (Padre) Ridolfo Akuaviva’nın Büyük Moğol Yanındaki Görevi” adlı Latince kitabında, Ekber Şah’ın büyük bir toplantı yaparak oraya din bilginlerini ve komutanları çağırdığını, uzun zamandan beri tasarlamış olduğu yeni bir din kurma ve onun başı olma niyetini aşağıdaki şekilde açıkladığını yazar.

“Bir baş tarafından yönetilen bir devlette yaşayanların birbirinden ayrı ve birbirine karşı inançlar beslemesi ve başka başka kanunlarla yönetilmesi doğru değildir. Dolayısıyla bütün bunları birleştirmeliyiz; şöyle ki hem hepsi bir olsunlar, hem de o birin içinde hepsi bulunsun. Böylelikle herhangi bir din içindeki iyi şeyleri kaybetmemek ve öbürlerindeki daha iyi şeyleri de kazanmak gibi bir kazanç sağlamış oluruz. Bunu yapmakla Allah’a tapma işi, halkın rahatlığı ve devletin güvenliği sağlanmış olur.”


Ekber Şah, farklı dinlere sahip olan tebaasını ortak tek bir din çatısı altında birleştirme projesiyle nev’i şahsına münhasır bir imparator olmaya çalışmıştır.


Ekber Şah, dedesi Babür zamanından itibaren fethedilmeye başlanan Hindistan’ı vatan olarak benimsemiş, fatih olarak geldikleri bu ülkede kalıcı olmanın yollarını aramıştı. Ekber Şah Hindu, Müslüman, Zerdüşt, Budist, Sih, Cayinizm, Hıristiyan gibi pek çok din mensubunun yaşadığı bu ülkede, tebaası üzerinde manevi nüfuz kurmadan birlik sağlamanın mümkün olamayacağını düşünüyordu. Ekber Şah’ın çeşitli din ve mezheplerle ırklar arasında karşılıklı müsamahaya dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikrini ifâde eden “sulh-ı külli” düşüncesini benimsemesinde Hocası Mir Abdüllatif etkili olmuştu.


Ekber Şah saltanatının ilk yıllarından itibaren Hindu çoğunluğun gönlünü kazanmaya yönelik uygulamalar başlattı. Kendisine veliaht doğuracak olan Hindu Rajputun Jodhaa adlı kızı ile evlendi, Hindu erkeklerden alınmakta olan cizye ile mukaddes yerlerin ziyaret sırasında Hindulardan alınan vergiyi kaldırdı. Bürokraside ve ordunun üst yönetiminde pek çok Hindu’ya görev verdi.


Tebaasının manevi liderliğini üstlenmek isteyen Ekber Şah, farklı dinlerin öğreticileri ile yakınlıklar kurdu, onları tanımaya ve kendisine bağlamaya çalıştı. 1580’lere doğru Zerdüştlüğe meyleden Ekber Şah, bir süre bir Zerdüşt gibi yaşadı, sarayda gece gündüz ateş yakılmasını emrederek bu ateşin söndürülmemesi görevini Ebu-l Fadl’a verdi. Ekber Şah aynı dönemde Caynizm ve Sih inancıyla da tanıştı, sarayında bu inançların temsilcilerini bulundurdu.


Ekber Şah, 1579 yılından itibaren, Portekizli işgalcilerle birlikte gelen Cizvit papazlarını da sarayına davet ederek uzun bir süre onları misafir etti. Hıristiyanlığı öğrenmeye heves eden Şah, Cizvitlere İncil’i tercüme ettirdi, onların kilise kurmalarına müsaade etti, çocuklarının eğitimiyle onları görevlendirdi. Ancak teslis inancı bir türlü Ekber Şah’ın kafasına yatmadı. Onun öğrenme merakından umutlanan ancak umduklarını bulamayan misyonerler, yazdıkları mektuplarda; Ekber Şah’ın dinî tartışmalar sırasında sürekli haşhaş ve alkolün etkisi altında olduğunu görerek hayal kırıklığına uğradıklarını ve onun bir düzenbaz olduğunu iddia etmişlerdi.


Ekber Şah “sulh-ı külli” düşüncesini Müslümanlara kabul ettirmek için, onlar üzerinde manevi otorite kurmanın yollarını arıyordu. Tahta çıktığı sırada Müslüman halk arasında mehdiyet düşüncesi oldukça yaygındı. Ekber Şah, On altıncı yüzyılın başında mehdîliğini ilân eden Caunpurlu Muhammed’in “bin yılcı” (mehdînin âhir zamanda bin yıl hükmedeceği inancı) hareketi Mehdeviye öğretisinden bu anlamda faydalanmayı düşündü. Üstelik, mehdinin zuhur edeceği hicri bininci yıl olan miladi 1591 yılı çok yakındı. Ekber Şahı mehdilik konusunda, yönlendiren ve teşvik edenlerin başında Mehdevi hareketin lideri Şeyh Mübarek b. Hıdır en-Nagorî ile iki oğlu Feyzî ve Ebu’l-Fadl el-Allâmî vardı.


Ancak, mehdiyet düşüncesi karşısında en büyük engel, bu düşünceye şiddetle karşı çıkan ulemaydı ve bunlar müslümanlar üzerinde hala nüfuz sahibiydiler. Ekber Şah’ın mehdiliğinin kabul ettirilmesi bakımından öncelikle ulemanın saf dışı edilmesi ve gözden düşürülmesi gerekiyordu. Ekber Şah bunu gerçekleştirmek üzere, 1575’te başkent Fetihpur Sikri’de bir ibadethane yaptırdı. “Divanhane “ denilen bu yerde Sünni ve Şii Müslüman âlim, edip ve mutasavvıfları bir araya getirerek dinî konularda münâzaralar tertip etti. Bu toplantılara katılan ulemâ arasındaki şahsi çekişmeler, ulemanın zaafları ve şer’î meselelerdeki anlaşmazlıkları öne çıkarılıp ulema ve hocaların müslümanlar üzerindeki itibarları ve güvenilirlikleri yıpratıldı.


Ekber Şah daha sonra Mecusî, Hindu, Budist ve Hristiyan bilginlerini de bu toplantılara çağırmaya başladı, onların İslâm aleyhine konuşmalarını müdahale etmeden dinledi. Bu toplantılarda İslâm’ın bedevî bir millete geldiği, Babür halkı gibi yüksek bir millete uygun olmadığı, vahyin akla aykırı olduğu, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığı görüşleri dile getirildi.


Nihayet, şartların müsait olduğuna kanaat getirilen 1579 yılında, Fetihpur Sikri Ulu Camiinde minbere çıkan Feyzi en-Nagori Ekber Şah’ın ilâhî mertebeye yüceltildiğini ifâde eden manzûm bir hutbeyi okuyarak onu “müctehid-i zaman” ilan etti. Ebu’l-Fadl’a göre de Ekber Şah zamanın imamıydı, insanların Allah’ın rızasını kazanabilmeleri için O hangi yolu, hangi mezhebi seçerse, ona tâbi olmaları şarttı.


Tâcü’l- ârifîn lakâbıyla şöhret bulmuş Şeyh Zekeriya, “insan-ı kâmil” sözüyle kastedilenin Ekber Şah olduğunu, ve ona mutlak itâatin dinin emirlerinden olduğunu iddia ederek ona “kıble-i murâdât” (ona yönelince muratların gerçekleşeceği kıble) adını vermiş, bu iddialarını delillendirmek için hadis uydurmaktan çekinmemişti. Öte yandan Ekber Şah, Taceddin Ayodhanî ile de dostluk kurmuş, bu zat vasıtasıyla Abdülkerim Cilî’nin “İnsan-ı Kâmil” öğretisini kendisine uyarlamış ve kendi inancına mensup takipçilerinden huzurunda secdeye kapanmalarını istemiştir.


Bazı Brahmanlar da Ekber Şah’ın Rama ve Krişna gibi büyük Hindu mabudu Vişnu’nun avatarı (Tanrı Vişnu’nun bedenlenerek dünyaya gelmiş hali) olduğunu söyleyerek, onu Hinduların mabudu konumuna getirmişlerdi. Ona bağlılığın dört mertebesi olarak mal, can, namus ve dinin feda edilmesi gerektiğini buna karşılık hikmet, şecaat, iffet ve adâletin elde edileceğini ilân etmişlerdi.


1582’de Ekber Şah bütün eyalet valilerinin önünde Din-i İlâhî’yi kurduğunu resmen ilân etti. Artık İslâmiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştîlik, Hinduizm, Sihlik, Caynizm ve Budizm’in inanç, ibâdet ve muâmelâtı bu dinin çatısı altında birleştirilmişti.


Din-i İlâhî on erdeme sahip olmayı emretmiştir. Bunlar; cömertlik, kötü davranışlardan kaçınmak ve öfkeye hâkim olmak, dünyevî zevklerden el çekmek, dünyevî bağlardan ve meşgalelerden azâde olmak, takvâ, züht, basîret, yumuşaklık, şefkat, Allah’a bağlılık ve O’na ulaşmanın özlemini duyarak rûhun kirlerden arındırılmasıdır.


Bu din şehvet düşkünlüğü, iftira ve gurur gibi günahları şiddetle yasaklıyor, insanlar arasında eşitlik, âlicenaplık, takva, hürriyet, sabır, perhiz, sıdk, ihtiyat, nezâket gibi faziletleri esas alıyordu. İslâm’da ve bütün büyük dinlerde ortak olan bu prensiplere Jainizm’deki “canlı hiçbir şeyi öldürmeme” ve Katoliklerin“bekârlık” prensibi de dâhil edilmişti. Yeni dinde ahiret inancı yerine tenasüh benimsenmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://forumturk.findtalk.biz
ByZazaM
SiTe SaHiBi
SiTe SaHiBi
ByZazaM


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 39
Nerden : SaNaNe GeLCeNMi
Kayıt tarihi : 09/04/08

Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) Empty
MesajKonu: Geri: Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)   Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) I_icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 4:12 am

Nasireddin Muhammed Hümayun Şah

Nasireddin Muhammed Hümayun Şah (d. 6 Mart 1508 Kabil, - ö. 26 Ocak 1556 Delhi), Babür İmparatorluğu'nu 1530 - 1540 yılları ve 1555 - 1556 arasında yönetmiş hükümdardır.

Şah-ı Cihan

Şah-ı Cihan (Dünyanın şahı) (* 5. Ocak 1592/ † 22. Ocak 1666) demektir. Eşi uğruna Tac Mahal'i yaptıran Hindistan'da kurulmuş olan Babür İmparatorluğu'nu 1627 - 1658 yılları arasında yönetmiş hükümdardır.

Şah Cihan (veya Prens Kuhhram) en aristokratik Türk Hanedanlarından birine mensuptur; atası ve Hanedanın kurucusu Babur Şah baba tarafından Timur'un, Anne tarafından ise Cuci Han kanalı ile Cengiz Han'ın torunudur. Yıllarca mirasçılarından oluduğu Timurlu İmparatorluğunu yeniden kurmaya çalışmış, Maveraünnehir'e defalarca seferler düzenlemiştir. Büyük atası Timur'un hayallerinin kenti Semerkant'ı 3 kez geri almış, ancak kaybetmiştir. Hükümdarı olduğu Kaşmir Devletinin sınırlarını genişleterek Hündüstan'a girmiş, selefleri tarafından ise tüm Hindistan ele geçirilmiştir.

Şah Cihan ise daha ziyade efsanevi aşkı ile tanınır. Eşi, babasının eşlerin İran asıllı Nur Cihan'ın erkek kardeşi olan Abdul Hasan Asaf Han'ın kızı Mümtaz Mahal'dir. (Arjumand Banu Begüm olarakta bilinir) Mümtaz Mahal aslında Şah Cinah'ın üçüncü eşiydi, ama en sevdiği olacaktır. Mümtaz Mahal ondördüncü kızları Gauhara Begüm'ü doğururken 1631 yılında ölmüştür. Bunun üzerine Şah Agra kentinde efsanevi bir anıt mezar, Tac Mahal'i dikecektir. Mimari eserlerde atalarının tercih ettiği sarı kum taşı yerine Şah Cihan, tutkulu bir şekilde beyaz mermer kullanmıştır.

Şah Cihan atalarının aksine parlak bir devlet adamı ve asker olamamıştır. İç isyanlar ve hanedandaki çekişmelerle mücadele etmiştir. Ancak Babür ve Timurlu kültürü açısından tartışmasız bir altın çağın yaşanmasını sağlamıştır. Döneminde bir çok şair ve minyatür sanatçısına destek vermiş, Hint minyatür sanatınında Babür ekolünün inşaasını sağlamıştır. Ancak hiç kuşkusuz en büyük desteği tutkunu olduğu mimari çalışmalara vermiştir. Ülkenin bir başından bir başına kaleler, türbeler, saraylar, camiler ve medreseler yaptırmıştır. Şahcihanabad yani bugünkü Delhi kentide bu hükümdar tarafından kurulmuştur.

Ancak hanedan içindeki iktidar mücadelesi, onun henüz yaşarken tahtan indirilmesine neden olmuştur. Taç Mahal'in tamamlanmasından çok kısa bir zaman sonra, akli dengesini kaybettiği gerekçesi ile yeğeni Avrangazab tarafından tahtan indirilerek Agra Kalesinde oda hapsine mahkum edilmiştir. Efsaneye göre kalan günlerini burada, küçük bir camdan Tac Mahal'i izleyerek geçirmiştir.

Ölümünün ardından yeğeni Avrangazab tarafından Tac Mahal'e, hayatının aşkı Mümtaz Mahal'in yanına defnedilmiştir.











Batı Hun İmparatorluğu

Güney Hiung-nu

Güney Hiung-nu (Çince: 南匈奴 pinyin: nán xiōng nú, Türkiye Cumhuriyeti'nin literatüründe Batı Hun İmparatorluğu; M.S. 48 - 216), Ho-han-ye yönetimindeki Doğu Hiung-nu'nun tekrar parçalanmasında Güney topraklarını idare eden devlettir.


Hiung-nu, M.Ö. 46 yılında Ho-han-ye Tanhu (呼韓邪單于 hūhánxié dānyú) ve Çiçi Tanhu (郅支單于 zhìzhī dānyú) kardeşleri arasında Doğu Hiung-nu ve Batı Hiung-nu olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Hiung-nu'yu Ho-han-ye, Batı Hiung-nu'yu Çiçi yönetti.

Ho-han-ye'nin ölümünden sonra Doğu Hiung-nu Panu (蒲奴單于 pinyin: púnú dānyú, taht: M.S. 46 - ?) ve yeğeni Pi (比 bǐ: tam adı: 醢落屍逐鞮單于: hǎiluòshīzhúdī dānyú)'nin taht kavgasına sahne oldu. M.S. 48 yılında Doğu Hiung-nu, Güney Hiung-nu ve Kuzey Hiung-nu olarak ikiye ayrılmıştır. Pi Güney Hiung-nu'yu, Panu ise Kuzey Hiung-nu'yu yönetmiştir. Ancak Pi'nun yönettiği Güney Hiung-nu, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarih literatürüne "Panu'nun yönettiği Batı Hun İmparatorluğu" olarak geçmiştir.[1][2][3]


Çin egemenliği gölgesinde yönetilen bu imparatorluk Talas'ın doğusunda Çin'e kadar olan topraklara egemendi. Bu bölgeler Çin seddinin kuzeyinden kansu bölgesini oradan da gobi çöllerini kapsıyordu. Güney Hiung-nu-lar Çin hakimiyetini kabul etmişlerdir ve 216 yılına kadar hanedanlık sürmüştür.

Hiung-nu'lar tüm mirasçıları önce Doğu Hiung-nu'lar, oradan da Güney Hiung-nu-lardır. Ho-han-ye'nin soyu Pi ile devam etmiştir.


Çin'e yakın bölgede bulunan Güney Hiung-nu Çin üstünlüğünü kabul ettiği halde, Baykal gölü ve çevresinde Kuzey Hiung-nu bağımsız kalmayı tercih etmişti. Ancak Çinliler Güney Hiung-nu'yu kışkırtarak Kuzey Hiung-nu'yu yıprattılar. Sonuçta güneyden gelen Güney Hiung-nu'nun hücumleri ile kuzeyden gelen Türk kavimlerinden Tiele'nin akınları arasında sıkıştırılmıştı. Bu nedenle Pi çevresindeki kabileler Talas'ın batısına göç etmişti.


Çin, M.S. 216 yılında da Güney Hiung-nu'yu tamamen yok etti.












Buhara Hanlığı

Buhara Hanlığı, Buhara ve bugünkü Özbekistan dolaylarında hükümü sürmüş Şeybani Hanedanı, Aştarhan Hanedanı (Cani hanedanı) ve Mangit Hanedanı olmak üzere üç hanedan.


1. Şeybani hanedanı: Buhara Hanlığı (1561 - 1599)

1428'de kurulan ve 1468'de Timur tarafından yıkıldıktan sonra tekrar kurulan Şeybani Hanlığı (Özbek Hanlığı) 1561'de yönetim merkezini Buhara'ya taşımış ve Buhara Hanlığı olarak anılmaya başlamıştı.

Daha çok bilgi için: Şeybani Hanlığı
2. Aştarhan hanedanı (ya da Astrahan hanedanı ya da Can hanedanı): Buhara Hanlığı (1599 - 1785) (Bu dönem: Buhara Hanlığı olarak ayrı olarak da incelenmektedir)

1599 yılında Astrahan Hanlığı kökenli olup Canibeg'in oğlu olan Din Muhammed (Bakî Muhammed) tarafından kurulmuş ve 1804 yılında yıkılan hanedan. Buhara Hanlığı Fergana ve Belh gibi önemli kentleri elinde bulundurmuştur. Ancak 1740 yılında İran'da Afşar Hanedanını kuran Nadir Şah önce Maveraünnehir'i ardından Belh'i ele geçirmiştir. Bunun üzerine Buhara Hanı Ebül Faiz, 7 yıl süreyle İran'ın hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. Buhara Hanlığı 185 yıllık bağımsızlığı süresince fetih politikası izlemeyip sadece varlığını korumayı amaçlamıştır.


3. Mangit hanedanı Buhara Emirliği (1756 - 1924)






B harfiyle başlayan daha çok Türk Devleti vardır ama ben bukadarını yazdım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://forumturk.findtalk.biz
ByZazaM
SiTe SaHiBi
SiTe SaHiBi
ByZazaM


Mesaj Sayısı : 264
Yaş : 39
Nerden : SaNaNe GeLCeNMi
Kayıt tarihi : 09/04/08

Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) Empty
MesajKonu: Geri: Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)   Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre) I_icon_minitimePaz Nis. 20, 2008 4:12 am

Delhi Sultanlığı

Delhi Sultanlığı (دلی سلطنت Delhi Saltanat) ya da Sultanat-ı Hint (1206 - 1526) yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüş hanedanlardır: Türk kökenli olan Köle Hanedanı (Hint 'Memlûk' Hanedanı; 1206-90), melez Türklerden olan Halaci Hanedanı (1290-1320), Tuğlak Hanedanı (1320-1413), Seyyid Hanedanı (1414-51), ve Afgan kökenli olan Lodi Hanedanı (1451-1526). 1526 yılında Delhi Sultanlığı yeni ortaya çıkan Babür İmparatorluğu içinde ermiştir.

Delhi Sultanları
Köle Hanedanı (سلطنت غلامان‎ Soltanat-e Ghlāmān; 1206 - 1290) [değiştir]Kutbuddin Aybak (1206 - 1210)
Erem Şah (1210 - 1211)
Şemseddin İltutmiş (1211 - 1236)
Rukneddin Firuz (1236)
Razia Sultan (1236 - 1240)
Müziddin Bahram (1240 - 1242)
Alaeddin Mesud (1242 - 1246)
Nasreddin Mahmud (1246 - 1266)
Giyaseddin Balban (1266 - 1286)
Müziddin Keykubat (1286 - 1290)
Kaymars (1290)

Halaciler (سلطنت خلجی Soltanat-e Khaljī; 1290 - 1321)
Celaleddin Firuz Halaci (1290 - 1294) Melez Türklerinden Halaci boyu
Alaeddin Halaci (1294 - 1316)
Kutbuddin Mübarek Şah (1316 - 1321)

Tuğlak Hanedanı (سلطنت تغلق Soltanat-e Tughluq; 1321 - 1398)
I. Giyaseddin Tuğluk Şah (1321 - 1325)
Muhammed bin Tuğluk (II. Muhammed Şah) (1325 - 1351)
Mahmud bin Muhammed ( March 1351)
Firuz Şah Tuğluk (1351 - 1388)
II. Giyaseddin Tuğluk (1388 - 1389)
Ebubekir (1389 - 1390)
III. Nasreddin Muhammed Şah (1390 - 1393)
I. İskender Şah ( Mart- Nisan 1393)
Mahmud Nasreddin (II. Mahmud (Delhi)) (1393 - 1394)
Nusret Şah Firuzabad'da saltanat sürmüştür (1394 - 1398)

Lodi Hanedanı

Devlet Han (1413 - 1414)

Seyyid Hanedanı (1414 - 1451)
Hızır Han (1414 - 1421) Timur İmpğaratorluğu'nun generali
II. Mübarek Şah (1421 - 1435)
IV. Muhammed Şah (1435 - 1445)
Alaeddin Alem Şah (1445 - 1451)

Lodi Hanedanı (سلطنت لودھی Soltanat-e Lodhī; 1451 - 1526)
Behlül Han Lodi (1451-1489) Afgan
İskender Lodi (1489-1517)
İbrahim Lodi (II. İbrahim) (1517-1526)
1526-1540: Babür dönemi


Suri Hanedanı (سلطنت سوری Soltanat-e Sūrī; 1540 - 1555)
Şer Şah (1540 - 1545)
İslam Şah (1545 - 1553)
V. Muhammed (Delhi) (1553 - 1554)
Firuz (Delhi) ( 29 April - 2 May 1554)
II. İbrahim (Delhi) (1554 - 1554/5)
İskender Şah (1554/5 - 1555)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://forumturk.findtalk.biz
 
Tarihteki Türk Devletleri (alfabetik sıraya göre)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForumTURK Teknoloji Ve Bilgi Forum - CZ COMBO - Korootkit - Koxp 1527-1528  :: Genel Tarih ve Atatürk :: Tarihte Türk Devletleri-
Buraya geçin: